TÜM
HEMŞERİLERİMİN RAMAZAN BAYRAMI KUTLU OLSUN. ÇOK DAHA SAĞLIKLI BAYRAMLARA
ULAŞMAK DİLEĞİYLE.
ESKİ
BAYRAMLAR
Çocukluğumuzda
bayram sabahları en temiz kıyafetlerimizi giyer büyüklerimizin bayram
namazından gelmesini beklerdik. Geldiklerinde aile içi hiyerarşi içinde
büyüklerin ellerini öper, sarılır ve babamızdan ve dedemizden para, annemizden
bayram mendili alırdık.
Sonra
sabah çayımızı pesmet (lokma) eşliğinde yerdik. Sabah kahvaltısından sonra
elimize naylon torbalar alarak bayramlaşmaya çıkardık. Tabii ki önce para veren
komşulara uğramak elzemdi. En büyük parayı Mithat Bey'in un fabrikasında
çalışan rahmetli Tatar Mehmet ağabey (Muhasebeci Kemal SARIGÜL'ün babası)
verirdi. Babasının geleneğini Kemal ağabeyin devam ettirdiğini duydum çok mutlu
oldum.
Naylon
torbalar rengarenk şekerlerle dolardı. Bayramlaşma faslı bitince şekerleri eve
bırakıp doğru bakkala gidilirdi. Leblebi tozu, çatapat ve para yeterse mantar
tabancası alınırdı. Ondan sonra da cepte para kaldıysa fırdöndü veya misket
oyunları oynanırdı. Çarşı o zamanlar bize uzak olduğu için bayram çocuk parkına
dönen mahalle sokaklarında geçirilirdi. Ergenlik döneminde ise Bisikletçi Emin
ağabey'e gidilip yarım saat bisikletle tur atılır, sonrasında da Dondurmacı
Eşref ağabey'in dükkanın da dondurma ziyafeti çekilirdi.
Özlemle yad ettiğimiz bayramlardan küçük bir kesit paylaşmak istedim.
Şimdilerde
ne eski bayramların tadı ve heyecanı ne de ruhu kaldı. Hele ki bu bayram eş
dost olmaksızın geçen, zorunlu olarak anlamından uzaklaşan bir bayram. Hani şu
şarkıdaki "Bayram gelmiş neyime." sözlerini hatırlatan bir bayram.
Kaybettiğimiz
hasletlerin farkına varabilmek için bir fırsattır belki.
Salih Çayır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder