Muradiye
mahallemin eski taş sokaklarında koşturduğum, şimdiki adı Hurşitkuyu
olan bizim derin yol dediğimiz yarı çamur yarı kum yolumuzu değişmiş
bulduk. Sokaklar aynı. Bir tek fark döşeme taşların üzerinde mıcırımsı
döküntüler vardı, ana caddeler paket taştı. Sonradan ara sokakları da
taş yaptılar. Alt yapısız, çek bıçağı dök kumu döşe gitsin. Onun için
yollarda çökmenin çok olduğunu görürsünüz. Birkaç müteahhit yeni
binalarla çehreyi biraz değiştirse de ilçe aynı haliyle duruyor gibi
geldi bize. Mali durumu iyi olan eşrafa ait kişiler ve bazı
emeklilerimiz yatırımlarını Muratlı dışına yapınca Çorlu, Çerkezköy ve
Lüleburgaz’ın arasında köy gibi kalmışız. Dışardan gelen müteahhitler de
acemi nalbantın nal çakmayı eşekte öğrendiği gibi müteahhitliği
öğrenmişler. Tabi yarıda bırakanlar, anlaşma dışına çıkanlar, bırakıp
kaçanlar, mağdur olanlar da olmuş. Bu arada işini düzgün yapanları
tenzih (ayrı tutarım) ederim.
Dışardan
gelene gösterebileceğimiz doğru düzgün bir Muratlı oluşturulamamış.
Tabi yerel idarecilerde bu olayda bana göre hatalılar. Mesela geçtiğimiz
yıllarda yıkılan eski belediye sineması ve kültür merkezi, gerekli
güçlendirmeler yapılarak “Korunmaya Değer Yapı” olarak orada kalamaz
mıydı? İlçeye döndüğümüzde bu yapıyı, yer kazanmak için direklere kadar
örülerek ucube bir yapıya dönüştürülmüş olarak bulduk. Sonrada yıkıldı
gitti zaten. İnşallah o boşluk Muratlı’mıza güzel bir alan olarak
kazandırılır da çarşı biraz nefes alır.
Eski
Belediye sinemasının altındaki dükkanları, eski hükümet konağı
tarafından sayarak başlayayım. Radyocu Kamil abi. Saraç Hamdi, Berber
Zürap, Totocu Mehmet, Avukat Ahmet Sulhi Sırel, Saatçi İsmail Elagöz,
Ayakkabıcı Niyazi usta ve altmış yaş üstü bizim kuşağın tamamının
doktoru olan Nafiz abi , doktor Osman Plevneli
Çarşı dedim de eski esnaflarıyla eski çarşıda hatırladıklarımı Mandra caddesinden başlayarak yazayım. Demirci İsmail; taliga da yapardılar. Ve yanında çalışan Eskişehirli Tatar Ahmet usta ve çırağı merhum Şaban Osma… İsmi aklıma gelmedi Özefelerin de bir dükkanı vardı… Bakkal Hüseyin Zincirli… Bakkal Hakkı ve Şükrü Bulurlar… Manifaturacı Halil Yangöz… Sol tarafta Yem ve un satıcısı Ahmet Atessacan ,şarapla kuru fasulye pişirdiği söylenen Muhasebeci Ali Yavuz…Terzi Cemal , Erol, ve Bekir sokagin esnaflarindandilar Biraz ilerde Marangoz ve ayakkabıcı Yusuf amca vardı, bitişiğinde Kalaycı Akman aga… Karşısı Çolak Zeynel’in kahvesiydi. Bitişiği gömlekçi Halil, yanında Berber Rıfat Kalaba, yanında salaş bir meyhane ismini hatırlamıyorum yaşlı bir amca işletirdi. 0nun yanına sonra Hizmet Gazetesi açıldı, gazete tek yaprak arkalı önlü yayınlanırdı. Cami sokağında zirai aletler tamircisi Tüfekçi Mustafa ve Hasan ustalar, yine aynı sokakta arabacı ve demirci İdris Uydur unutulmayacak ustalardı. Yine Rampa caddesine geçiyoruz, Özkanlara ait muhasebe Karşısında Nalbur Halil Derin, onun yanında şimdiki otelin olduğu yerde Dalip Sakin’in işlettiği kahve vardı. Orada yaşadığımız bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Yaşımız tutmazdı ama köşe bir yeri vardı ve dışardan gözükmezdi, orada oturuyoruz. Dalip amcada önünde bağlı, para önlüğünün ceplerine, ellerini sokarak dolaşırdı. Gaydacı Aziz ağanın ortanca oğluydu sanırım, Laz Hüseyin derdiler galiba, Dalip amcanın yılandan korktuğunu biliyormuş herhalde, dereden tuttuğu yavru küçük su yılanını önlüğün cebine kaşla göz arasında bırakmış. Olaydan habersiz Dalip amcanın, elini soktuğu önlük cebinde, eline gelip te yılanı görünce önlüğü duvara mı yoksa yere mi çarptığını göremedik bile. Yolun karşısına geçmiş en galiz küfürleri ederek, yılanın yakalanmasını istediğini ve yakalanana kadarda içeri girmediğini dün gibi hatırlıyorum Tabi kahvenin içine önlüğü fırlatınca ufaklık sarı ve kahverengi 10 kuruşlarla sarı 25 ve mermi taşıyan kız resimli beyaz 25 kuruşlar saçılmıştı. Sonra yılan yakalanmıştı da içeri girebilmişti. Esnaflardan bahsediyorduk. Mehmet Doğan’ ın meyhanesi… Yanında Berber Hasan ağbi vardı. Onun yanında da Mustafalar çorba ve köftecisi, karşısında bir başka kahve Şekerci Muzaffer Enis, yanında da ağbisi Terzi Rafet Enis’in dükkanı vardı. Akif Ertan ın bakkalı kahveyle yanyanaydı.Gelelim sabahçı kahvesine; mavi boyalı ve bol pencereli, basık, içeri girince sağ köşede kahve dibeği ve demir tokmağı, yedi sekiz masa, eski ahşap sandalyeleri olan sabahçı kahvesi… Gece üç dört gibi geçen İstanbul posta trenini bekleyen yolcular otururdu, Garson un genelde uyuklayanın burnuna çayı dayadığı söylenirdi.
Ve
meydana çıktık. Hürriyet Meydanında bütün ihtişamıyla Hükümet Konağı…
Tam karşıda şimdiki taksi durağının olduğu yere yakın kuru yemişçi
Mehmet Ali… Taksiler istasyona sırtını vermiş yaz kış dururdu. O zamanın
modelleri taksiler… Öyle sıra falan yok, herkesin müşterisi ayrı. Nuri
baba, Ali Döner, Tatar Mevlüt, Niyazi abi, Milyoner Beyti, babam
Düzdağlı Osman ve daha ismini hatırlayamadıklarım. Durağın karşısında
Bakkal Şerif abi, kırtasiye ve gazete bayii Necdet Güven, daha sonra
Mahmut Ölmez tarafından devralındı, yanında Terzi Hüseyin Vural, yanında
Şengüllerin kahvemi bakkal mı vardı, tam hatırlayamıyorum. Karşıda
köşede Köfteci Cavit, tam karşısında, Muratlı’nın ilk belediye başkanı
Fırıncı Cemal Türel vardı. Sırasında berber, terzi Mümin Sülün,Aşçı
Osman, Dondurmacı ve Börekçi Eşref, Meyhaneci Hamit ve Ahmet abiler,
Aşçı Cemal, Trambeşli Hasan abinin işlettiği kahve, Ahmet Ertan ve
Eniştenin işlettiği bakkal, yanında Salih ve Ali Özmen’in tüp dükkanı…
Köşede Küflü Veli’nin dükkanı vardı; o kadar karışıktı ki dükkanı,
istediğimizi nasıl bulduğuna şaşardık. Şimdiki Türkoğluların mobilya
dükkanının olduğu yerde han kahvesi ve terzi vardı diye hatırlıyorum.
Hanın, alttan bahçeye girince yüzeyi yıpranmış iri taşlar döşeli zemini
vardı. Tam karşıda Nalbant Şaban ağbi işini yapardı. Evde beslediğimiz
ineğin tırnakları kırılmasın diye düz, metal, nalımsı bir şey
çaktırdığımızı hatırlıyorum. O han da hala dursaydı, bence şimdi Kültür
Bakanlığınca tescil edilecek bir yapı olabilirdi. Yandan merdivenle
çıkılırdı. Kim bilir eskiden ne yolcular ağırlamıştır. İki veya üç odası
olduğunu hatırlıyorum. Daha aşağıda Tevfik Oğuz un dükkanı cami
girişinden hemen sonraydı.Devamında sola dönen sokakta Tarakçı Şaban abi
ilçenin tek yün tarama merkeziydi. Şimdiki gibi hazır yorgan yatak yok,
yapağı revaçta. Eski kız isteme merasimlerinin baş tacıydı yapağı… Şu
kadar kg yapağı diye, altından sonra alınacaklar listesine
kaydettirilirdi. Tamirci Mehmet Şişman ve Ziya Ustalar ilçenin en önemli
tamircileriydi. Şimdiki belediye başkanının babasına ait bakkal dükkanı
ve tamirci Ali Özay caddenin son dükkanlarıydı. Polis karakoluyla
Gazozcu Kadir abilerin imalathanesi yan yanaydı. Foto Dahil veya Hasan
abi, tam hatırlamıyorum Yörüklerin binalarında Muratlı’nın
fotoğrafçıları idiler. Sevtap sineması yazlık faaliyet gösteren ikinci
sinemaydı.
Şimdiki
Erol OKYAY Caddesinin çıkmaz sokak olduğu dönemde, iki tamirhane de
orada vardı diye hatırlıyorum. Patatesçi Mehmet ve oğlu Ahmet köşedeki
binanın sahipleriydi. Niyazi Çalışkan’ın bakkalı ve yanında Kireççi
Şükrü’nün küçük bir meyhanesi vardı. Sonra da Tekirdağ minibüsçülerinin
yazıhanesi gelirdi. Minibüsçülerden; Darmaduman Mehmet abi, Kör Fehmi,
Cafer Çoker, Yusuf abi hatırladıklarım. Yanlarında Nalbur Mehmet Deren
ve oğlu Faruk’un dükkanı bulunuyordu.
Şimdiki
Yüzüncü Yıl Caddesine girip, Yeni Sinema istikametine giderken sol
tarafta; Mavi köşeden sonra Börekçi Kırış, Bakkal Faris Deren, yoğurtçu
Halil Köksal kasap Basri (daha sonra Atay Özyürek devraldı)yan yanaydı.
Berber Kadir abi ve kayınpederim Berber Mustafa ve kalfası İsa,
Muratlı’nın ekabirlerini traş ederlerdi. Fırıncı Eryetişler, Terzi
Abbas, daha ilerde manifatura ve tekstil malzemeleri satan Mehmet abi,
Sobacı Hayri Yurdatapan, yanında Nalbur Türkeş devamında Necati Şinik’in
benzinlik, Terzi Yusuf, Şahin Pakyürek’in oteli, sonra İmren Giyim
Mustafa’nın babası Alaatin abinin terzi ve konfeksiyonu, Eczacı Ali abi,
Gazozcu Selahattinlerin dükkanı, marangoz Ahmet Yüce ,berber vardı
ismini hatırlamadığım, Sami Öneren bakkalı, İbrahim- Ertan Çakır ve
Çolak Kerim Keçel’in bakkalı, Hamdi Beyazıt, Manifaturacı Hüseyin
Kuşkulu, Halim Türkoğlu, Cemil Özkan ve Halim Marmara… Solakların Yeni
sinema, yedek parçacı Emin abi daha sonra Hakkı Pekdogru ve oğlu Musa
devraldi,Sobacı Ahmet abi, Zahireci Salih abi, Özbillerin un yem
mağazası.Santral Pazar yeri ve karşıda Zahireci Kamil Geçko Bakın
bakalım hangisi duruyor; Osman Akpınar, Necmi Şar, Özcan Özkan, Doğan
Marmara, Kırtasiyeci Mahmut ve Eczacı Ali abi dışında.
Sıra
dükkanlarında; Horozlu Nalbur Rahim Olçum, Köfteci Veli
hatırlayabildiklerim diğerlerini pek hatırlamıyorum. Eski yerleşimlerde
bu tür yerler ve esnaf korunup, arasta denilen çarşılar oluşturuluyor.
Muratlı çok eski ve köklü bir yerleşim yeri olmadığından böyle bir
oluşuma ihtiyaç duyulmamış olmalı.
Ya
belediye parkı… Dikenli akasyalar ve şehir kulübüne doğru çam
ağaçlarından oluşan parkımız, Muratlı halkının sosyalleştiği tek yerdi.
Aileler ve yanlarındaki genç kızlara çapkın çapkın bakan delikanlılar…
Tanıdık ufaklıklar vasıtasıyla, mahalledeki düğüne gelip gelmeyeceği
yazılı küçük pusulaları sözde büyüklere çaktırmadan vermeler, yine
çaktırmadan işaretleşmeler, daha neler neler…
Düğünler
gençlerin o zamanki olmazsa olmazlarındandı. Aşağı mahalle ile yukarı
mahalle kavgaları eksik olmazdı. Bir gecede Kurtpınardan Muradiyeye
oradan Turan ve Kazımdiriğe, İstiklale kaç düğün varsa hepsi dolaşılır,
bitiminde yazsa park, kışsa sabahçı kahvesi veya mahallede gençlerin
toplandığı sokak başı son durak olurdu. Gece bekçilerinin düdük sesleri
veya ikazlarıyla evlere giderdik.
Şimdiki
gençler yapıyor mu, adetler devam ediyor mu bilmiyorum. Mahalleden
gelin çıkacaksa; gelin alıcılardan, pişmiş telli horoz, hatırı sayılır
toprakbastı parası ve dört beş şişe içki almadan bırakılmazdı. Eğer
istedikleri tam olmadıysa gelin evine oynayarak adım adım gidilir, aynı
şekilde çıkılırdı. Düğün sonu alınanlar, beraber tüketilir, ardından da
genelde Çorlu veya Burgaza kaçılırdı. Yazın yapılan Kaymakamlık kupaları
tam curcuna olurdu. Hafta sonları yapılan maçlarda o zaman kimin maçı
varsa, o köyün yarısı tarlayı bırakır, motor arabalarının tepesinde maça
gelirdi. Maçlar panayır havasında geçerdi. Bazen; kasaba, köy ayırımı
yapılıyor diye ortalığın karıştığı da olurdu. Ufak tefek tartışmalar,
kavgalar büyüklerce tatlıya bağlanır veya kuyruğu dik tutma sevdasıyla
maçın yarıda kaldığı da olurdu.
Az
önce panayır dedim de, galiba seksenli yıllarda sona eren güzel bir
geleneğimizi de terk etmişiz bu arada. O özlemle gittiğimiz Pehlivanköy
Panayırında azımsanmayacak sayıda Muratlılıya rastladım. Onun için daima
geleneklerin yaşatılması taraftarı olmuşumdur. Mesela annemin köyü
Balabanlı’da; dışardan gelin alınıp gelindiğinde, damat ve
arkadaşlarının at arabasıyla silahlar atıp alayın önüne çıkarak
karşılaması, gelin yastığını almaları, düğün bitiminde gençlerin bayrağa
takılanları haraç mezat satmaları… Benim çocukluğumun akılda kalan
güzel hatıralarından bir kaçıdır.
Onun
içindir ki böyle bir nostalji sayfası açmak istedim. İsteyen elindeki
resim, aklında kalan ilginç olaylar ve anıları çokta özele girmeden, bu
sayfada paylaşarak, hep beraber güzel bir kent arşivi ve kimliği
oluşturmaya yardımcı olabilir. HAYDİ MURATLI………………………………………..
Ahmet Düzdağ
Ahmet Düzdağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder