4 Haziran 2025, Çarşamba

5 Ekim 2021 Salı

Eski Muratlı Tekirdağ Valisini karşılama heyeti

 

NOSTALJİ;1958-1959 Yılları.
Tekirdağ Valisi Cemal Tarlanı karşılama beraberliği:Soldan sağa o yıllarda Belediye başkanımız Fırıncı Şükrü Eryetiş,Elinde foter paltolu İlçe müğtümüz,İlk Kaymakamımız Nevzat Gülmezoğlu.Gözlüklü O zamanın Demokrat parti Başkanı  Kenan Arda .Kürt Ahmet lakaplı Ahmet Özgür,Hüseyin Ergün,Nufus müdürü Mustafa Güngör,Hasan Orhan,Hasan orhanın arkasındaki Ismail Erkmen.

3 Ekim 2021 Pazar

Muratlı Tarihi - Ahmet Düzdağ (Emekli BaşKomiser)

 Muratlı Tarihi

Muratlı, Tekirdağ iline bağlı, merkeze 23 km uzaklıkta bir ilçesidir. Doğusunda Çorlu ilçesi, güneyinde Tekirdağ ve kuzeyinde Kırklareli ilinin Lüleburgaz ilçesi bulunur.
Yüzölçümü 427 km2'dir. İlçede yüksek dağlar ve vadiler yoktur. İlçe toprakları genellikle geniş tabanlı ve bereketli düz alanlardan (ovalardan) oluşur. Bazı kesimler engebeli olmakla birlikte bunların yükseklikleri çok azdır.
Muratlı ilçesi, İstanbul'a yakınlığı, Tekirdağ limanına yakın bulunması, D-100 Karayoluna yakın olması ve İstanbul - Edirne - Avrupa demiryolunun Muratlı ilçesinden geçmesi nedeniyle sanayi kuruluşları için tercih edilen bir bölge olmuştur.
Muratlı'yı ilginç kılan özelliklerden biri, ilçenin tam ortasından demir yolu geçmesidir. Türkiye de ortasından demir yolu geçen üç ilçeden biri Muratlı olup, diğerleri ise Polatlı, Ankara - Nusaybin, Mardin'dir.
Muratlı merkezinin çok eski zamanlardan beri meskûn bir yer olduğu İnanlı Tarım İşletmesi (Eski adıyla İnanlı inekhanesi ve aygır deposu) yakınında bulunan ve Zindan Üstü (Şimdiki Sarı Bayır) adı verilen yerde şehir kalıntılarının temellerinden çıkan küp ve bakır parçalarından anlaşılmaktadır. Muratlı Bağlar mevkiinin de eski yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.

Ahmet Düzdağ















9 Ağustos 2020 Pazar

Dr.Yusuf Varol

BİZLER İÇİN GELECEK NE KADAR ÖNEMLİYSE;GEÇMİŞTEKİ ANILAR GELECEK KADAR ÖNEMLİDİR:NOSTALJİ
İlçemizde en uzun yıl görev yapan kum gacalı hemşerimiz aslen Sökeli doktor YUSUF VAROLDAN güzel sözler edeceğim.Yusuf abimiz kendisi gibi doktor olan eşiyle birlikte İlçemize gelirler.İlk işleri muayenehanelerini açmak olur.Sene 1970 yıllar.Yusuf doktor demek içimden gelmiyor;Çünkü o herkezin sevdiği nadir bir insandı.Söyleşiye devam. Yusuf abimin çıraklığı,ustalığı Doktor olan eşi Neriman ablamın ustalığında gelişmiştir.Nedenine gelince Yusuf Doktorum ilçemize geldiği zaman daha okulundan mezun olmamıştır.Mezun olduktan sonrada ilçemiz sağlık ocağında göreve başlamıştır.Yıllar sonrası Neriman doktorumuzun tayini Tekirdağına çıkar ihtisasından sonra çocuk doktoru olup Tekirdağına döner .Sonrasında amansız bir hastalıktan Dünyadan göç edip gider..Bu yıldan sora Yusuf Doktorum iki çocukla kala,kalır.Oğlu altun u ilçemizde herkez tanır Yusuf doktor nerede Altunda oradadır.Senelerce hizmetini ilçemiz Sağlık ocağı baş tabibi olarak devam ettirir.Emekliliği sonrasın da ilçemize yerleşir.son söz Yusuf abimiz aslen Sökeli olmasına rahmen;Bizler için tam bir gacal:MURATLILIDIR. Bu değerli insanları unutmamak için Belediyemizden ricamız yeni açılan sokaklara isimlerinin verilmesi…………Haydi başkan seni yapacağın bu hizmetten dolayı alkışlamak istiyoruz.





Kaymakamımız Selahattin Alpdoğan


BİZLER İÇİN GELECEK NE KADAR ÖNEMLİYSE;GEÇMİŞTEKİ ANILAR GELECEK KADAR ÖNEMLİDİR:NOSTALJİ


Nostalji anımsamalarımızda ilçemizde kaymakamlık yapmış olan değerli kaymakamımız SELAHATTİN ALPDOĞANDAN söz edeceğim.Bilen vardır bilmeyen vardır.Bu genç Kaymakam Muratlımızda kutlanan kurtuluş Bayramımızın Öncüsüdür ilk bayram onun çabalarıyla gündeme gelmiştir;Bunun yanında kurtuluş baloları onun zamanında yıkılan eski Belediye düğün salonunda modern bir şekilde gerçekleşmiştir.İlçemiz; Değerli kaymakamımızın ilk görev yeridir.Görevine 30/09/1962 yılında başlayrak taki 09/08/1965 yılına kadar devam etmiştir.Aslen 1932 Sarıkamış doğumludur.Ayni yılda Ankara üniversitesi Siyasal Bilgiler ve hukuk bölümünden mezun olmuştur.İlçemizde göreve başladığı yıllarda orta okulumuzda Fransızca dersleri vererek öğrencilerimize faydalı olan kaymakamımız;Bir müddet sonra ilçemiz eşrafından Muzaffer Tektaş ile evlenmiştir;Bu evlilikten iki evladı vardır.Eşi Muratlılı olduğundan dolayı mezarı ilçemiz mezarlığındadır.İlçemizde; ilk kurtuluş bayramını kutlamamıza vesile olan Eniştemizi nasıl ölümsüzleştirebiliriz. Bu değerli insanları unutmamak için Belediyemizden ricamız yeni açılan sokaklara isimlerinin verilmesi…………Haydi başkan seni yapacağın bu hizmetten dolayı alkışlamak istiyoruz.


Salih Çayır-Sucu Mümin

SUCU MÜMİN

Yetişkinlere nostalji, gençlere ise hayal denilecek bir zaman dilimindeki bir kişiyi ve mesleği anlatmak istiyorum.
1950 yılında Bulgaristan’dan zorunlu göçle gelen macurlardan biri. Karısı ve yetişkin çocukları ile tarlalarda ırgatlık yaparak, ahırdan bozma evlerde yaşayarak geçen yıllar.

Muratlı’da ise su şebekesinin olmadığı, suyun İnanlı Çeşmesinden su fıçıları(varil) ile vatandaşa satıldığı dönemler.. Mahallelerde bazı evlerin bahçelerinde veya yol kenarlarında su kuyuları bulunur, sulama ve kullanım suyu buralardan SUVAĞAÇ ile kovalarla taşınırdı. İçme suyu ise az önce bahsettiğim Sucu Mümin gibi sucular tarafından İnanlı çeşmesinden getirilir ve vatandaşa teneke fiyatı ile satılırdı. Her sucunun kendi satış bölgesi vardı. Kurtpınar mahallesi(O zamanlar henüz Fatih mahallesi yoktu.) ve İstiklal mahallesi Sucu Mümin’in satış sahasıydı.

Bazı çocuklar çarşamba günleri, şimdiki Tokgöz eczanesinin yan tarafındaki alanda bulunan eski cezaevi köşesinde bu suculardan testisi 25 kuruşa su alıyor ve pazarda susayan vatandaşa veya pazarcılara bardağı 5 kuruşa satıyordu.

Sucu Mümin yıllarca bu işi yaptı. Diğer bir adı da “Deli Mümin”di. Dediğim dedik, pek söz dinlemeyen, çizgi filmlerdeki Gargamel’in öncüsü gibi bir yaşlı adamcağız. Her sokakta satış noktaları bulunuyordu. Sokağa girerken “Sucuuuu!” diye bağırır ve durak noktalarında durur, su isteyenlere su satardı. Kazara bir kadıncağız tenekeleri yetiştiremezse, arkasından seslense bile bir sonraki durağa kadar beklemez yoluna devam ederdi. Kadınlar Sucu Mümin’in huyunu bildikleri için ancak onun duyamayacağı şekilde söylenirlerdi. Zira duyduğu zaman sözünü asla esirgemez, bu nedenle kadınlar kendisinden çok çekinirdi

Muratlı ile İnanlı Çeşmesi arasında o zaman asfalt olmayan yolda yıllarca suculuk yaptı. (Muratlı’nın mahalle yolları da taş yollardı.) Zamanın kadınlarının hiçbir zaman unutamayacağı bir kişilikti. Kadınlar diyorum zira, su gündüz satıldığı için, erkekler de işte olduklarından su alma işi kadınlara düşerdi. Muratlı’ya su şebekesi geldikten sonra bu meslek gözden düştü ve hatta tamamen yok oldu. Sucu Mümin, daha sonra sıra dükkanlarda kahvecilik, oğlunun aldığı koyun sürüsünde çobanlık yaptı. Sonunda da inzivaya çekildi ve cami cemaati arasına karıştı.

Gargamel tanımlamam ise çocuklarla olan dalaşmalarından dolayıdır. Bilye veya çelik çomak oynayan çocuklara çok kızar, aralarında müthiş kovalamacalar olurdu. Çocuklar kendilerini sevmediği için yaptığını zanneder, oysa oyun oynayan çocuklar tel avula yaslandıkları ve zarar verdikleri için onlara çıkışırdı. Bir de, yaşlılık dönemlerinde evden camiye gitmek için yola çıktığında, mutlak surette oyunu bırakıp hazırol durumuna geçmeliydik. 

Camiye giden sokağın köşesini dönene kadar sancak nöbeti tutar gibi herkes kıpırdamadan durmak zorundaydı. Kıpırdayanı kovalar ve elindeki bastonu öyle ustalıkla fırlatırdı ki, bastonun çengeli çocuğun bacaklarına takılır ve yüzüstü lapaklanırdı.

Dışarıda böyle intiba bırakmasına karşın evde torunlarına gösterdiği sevgi ve şefkat takdire değerdi. Esprili, mizah gücü yüksek, gönüllerde her türlü yer almayı başarabilmiş, “Sucu Mümin” olarak hafızalarda yer etmiş, unutulmuş bir mesleğin mensubu. Mekanı cennet olsun, nurlar içinde yatsın!



Salih Çayır Anları (Eski Sevdalar)


AH O ESKİ SEVDALAR!

Sevda öyle engin bir deniz ki insan neresinden gireceğini bilemiyor. İyisi mi en güzel yerinden girelim. Çocukluk yıllarımızda çok güzel bir kelime vardı; YAVUKLU. Gençler büyük olasılıkla bilemeyecekler fakat 50-60 yaş üzeri olanlar mutlaka duymuşlardır. Etimolojik açıdan öncelikle sözlü/nişanlı anlamında olmasına rağmen halk arasında sevgili anlamında da kullanılışı yaygındır. O yıllar çocukluk yıllarım olduğu için yavuklum olmadı ama bizden bir-iki nesil öncekilerle ilgili çok duyardık, “Ayşe’nin yavuklusunu gördüm.” Ya da “Mehmet’in yavuklusu düğündeydi.” gibi. Mazi yolculuğumda derin izler bırakır bu kelime.

Yavuklu, bizim neslimizde sevgili ve argo deyimle manitaya dönüştü ve orjinalliği, otantik kimliği ortadan kalkıverdi. 60 lar ve 70 ler bahçe/sokak düğünlerinin yapıldığı yıllardı. Yeni sinemada zaman zaman salon düğünleri de yapılırdı. Fakat o zamanlarda, değil kız ve erkek olarak dans etmek, karı kocanın dans etmesi dahi devrimci bir eylemdi sanki. Racona tersti.  Bunda dans etmeyi bilmemenin getirdiği sıkıntının da önemi fazlaydı galiba. Genç kızlar birbiriyle dans ederlerdi. Şimdilerde olsa feminist damgası yapıştırılırdı.

Sevda meseleleri genellikle ya pazarda ya da düğünlerde başlardı. Köylülerin pazara gelmesiyle pazar şenlenir ve delikanlılar Muratlılı veya köyden gelen kızların peşine takılarak dikkat çekmeye(iş atmaya) çalışırdı. Düğünlerde ise şimdiki gibi iç halkada sıraların üstünde yaşlı kadınlar, onların arkasında genç kızlar, son halkada da düğünü seyreyleyen gençler yer alırdı. Sevdiği kızı görecek şekilde mevzilenirlerdi. 

Bir köşede de mahalle kahvesine gitmekten sıkılan babalar kendi aralarında faslı muhabbet yaparlardı. Düğünlerde 60- 70 dönemlerinde cep aynaları zaman zaman endam arz ederdi. Arkalarında artist veya manzara resmi olan aynalar. Delikanlılar düğünde beğendiği kızın gözüne ayna tutarak dikkatini çekmeye çalışır veya sevdiği kıza yerini belli etmeye çalışırdı. Fırsat yaratılırsa ve kızın annesinin takibinden kurtulursa sevdiği gençle bir iki ev ötede veya sokakta kaçamak buluşmalar eşsiz bir heyecan ve zevk kaynağıydı.

Gönül ilişkilerinin başlangıcı ya aracı bir arkadaş veya mektupla olurdu. Ve o zamanlar sevgili olma, flört veya çıkma teklifi değil “arkadaşlık” teklif edilirdi. İnsanlarımızda öyle naif bir düşünce yapısı veya utangaçlık vardı ki “Sevgilim olurmusun.” sözü yerine “Sana arkadaşlık teklif ediyorum.” yazılırdı. Mektuplar ortak tanıdık vasıtasıyla katlanmış bir zarf içinde ulaştırılırdı. Sonrasında ise sevgiliye mektuplar kibrit kutusuna konarak genç kız kömürlükten odun- kömür almaya! çıktığında bahçeye atılırdı.

Düğünlerde mendiller elle işlenirdi. Sanırım kına gecesi veya gelin alayı için bu mendiller hazırlanırken genç kızlar isminin baş harflerini mendile işleyerek sevdiğine vermeye çalışırdı. Kına gecesi veya alay günü çaktırmadan mendiller menzile ulaştırılırdı. Kına geceleri dedim de aklıma o güzel maniler geldi.
Kara kara kazanlar/Kara yazı yazanlar/Cennet yüzü görmesin/Aramızı bozanlar.
Bisiklete binersin/Bizim evde inersin/Eğer babam görürse/Lastik patladı dersin.
Terzinin masasında/Ütüye bak ütüye/İki kızı seversen/Gidersin gümbürtüye.
Bir de hiç unutmadığım, mahallemize Muzruplu’dan gelen Hüsniye’nin manisi var;


Ey atlılar atlılar/Geliyor Muratlılılar/Kız görmeye gelmişler/Muşmula suratlılar.
Bu maniyi duyan Nefise ablamız “Madem Muratlılılar muşmula suratlı, ne halt etmeye geldin buraya.” diyerek öyle bir haşladı ki, kızcağız mani söylediğine söyleyeceğine pişman oldu.

O zamanlar bu harika manileri yaratan zamanın duygu yüklü genç kızlarına selam olsun!
Sevda buluşmaları ise bir strateji hamleleri gibiydi. Mektupla veya aracılar vasıtasıyla binbir zorlukla buluşma yeri ve zamanı ayarlanır ve büyük bir heyecan içinde buluşma saati beklenirdi. Bir aksilik çıkacak ve umutlar suya düşecek diye kalpler küt küt atardı. Buluşulan yerler genelde en uzak mahalle sokaklarıydı. Bizim mahallemizin müdavimleri genelde Muradiye ve İstiklal mahallesinden olurdu. 

En uzak mahalle ve sokaklarda insanların az olduğu saatler seçilirdi ki yakalanma veya tanınma tehlikesi olmasın. Mahallemizin ziyaretçileri büyük olasılıkla Nazif Berk’in taş binasının arka sokağında buluşur, şimdiki Mehmet Akif Ersoy ilkokulunun önündeki sokaktan İnanlı istikametine doğru yol alırdı. Seyrek de olsa onları görenler, görmemiş gibi önüne bakarak yanlarından geçer, fakat çaktırmadan da yan gözle tanımaya çalışırlardı.

Bizim mahalle gençlerinin güzergahı ise ya Atatürk okulunun o taraf ya da santralın yanından aşağıya, selektöre giden yoldu. Orada kısa kral ağaçları vardı. Sıcak çarptığında gölgelenmek için iyi bir yerdi.

O ilk buluşmalar yok mu? İnsanın dilini damağını kurutan, aklını kilitleyen buluşmalar. Alışmışız Türk filmlerinde edebi sözlere, öyle konuşmak şartmış gibi edebiyat parçalamaya çalışılırdı. Parçalamaya çalışırken beceriksizlikten biz parçalanırdık sonunda. Tozlu yollarda yürürken o zamanın olmazsa olmazı, elde tespih. 

Herhalde dil konuşmuyor bari tespih konuşsun diye.  Bu buluşmalarda zaman zaman yancılar olurdu. Kız evden kendi başına çıkamayacağı için arkadaşıyla çıkar ve erkek de cesaret ilacı olarak yanında arkadaşıyla giderdi. Buluştuktan sonra refakatçiler geriden takip eder herhangi bir tehlike söz konusu olduğunda alarm görevini yerine getirirdiler. Buluşma sonrasında ayrılınca refakatçilerle bir araya gelinir ve saatlerce buluşmanın heyecanı paylaşılır ve teknik/taktik değerlendirmeler yapılırdı.

Sonraki zamanlarda çarşı buluşmaları olmaya başladı. Özellikle, Eşrefoğlu’nun şimdiki yerinde arka tarafta (L) şeklinde sota bir yer vardı. Kızlar çarşı alış verişi niyetine çıkarak Eşrefoğlu’na gider o dediğim yerde sevdiğiyle buluşur , karşılıklı limonatalarını içer veya dondurmalarını yerlerdi. Tabii ki yanında mutlaka mahalleden arkadaşı olurdu.

Sevda buluşmalarının en mistik olanı gece buluşmalarıydı. Yine aracılar vasıtasıyla gece buluşma saati ayarlanır ve erkek yanına erkete arkadaşını alarak kızın evine gider. Bir çok durumda buluşma gecesi tesadüf eseri ! mahalle arkadaşı kızın evinde misafir olurdu(İşin sağlama alınması lazım.) Saat gelene kadar içilen sigaranın haddi hesabı yoktur. Saat geldiğinde işaret genelde kuş veya benzeri bir hayvan sesiyle ya da kibrit/çakmakla verilir. İşareti alan genç kız çaktırmadan ya da arkadaşını gözcü bırakarak wc niyetine bahçeye çıkar, sevdiğiyle görüşür. O zamanlar bahçeli evlerde tuvaletin bahçede ve uzakta olması bir avantajdı. Yaz ayı da olsa gece yarısından sonra Trakya’nın ayazında sevenler buluşur ve hasret giderirlerdi. Yakalanan olursa yandı gülüm keten helva…

Evvel zamanda mahalle kızları kardeşimizdi. Bu nedenle mahalle kızına yan gözle dahi bakılamazdı. Birbirine karşı derinden sevgi duysalar da bu adet gereği duygular birbirlerine açılamazdı. O kadar masum ve o kadar yoğun olsa bile bir töre gibi olan bu kurallar yüzünden nice sevdalar sızısıyla beraber kalplere gömüldü.

Sevgili Dostlar, Eski Muratlı’da bir gönül yolculuğu yapmak istedim. Bizim mahallemizin perspektifinden bir film şeridi sundum sizlere. Eksikleri ve unuttuklarım mutlaka çoktur. Onları tamamlayacak ya da farklı gözlerden sunacak dostlar varsa çok memnun olurum. Bilmediğimiz, uzak kaldığımız duygulara ve anılara sizler sayesinde yolculuk yapmış oluruz.


Bu uzun paylaşım nedeniyle sıkılan dostlar varsa kusura bakmasın. İnsan bir filmi yazmaya başlayınca nerede duracağını ve bitireceğini kestiremiyor. AFFOLA!


Dr.Osman Pilevneli


BİZLER İÇİN GELECEK NE KADAR ÖNEMLİYSE;GEÇMİŞTEKİ ANILAR GELECEK KADAR ÖNEMLİDİR:NOSTALJİ
İlçemizde iz bırakmış doktorlarımızdan OSMAN Pilevneliyi ; Bu nostaljide minnetle anacağım.Osman doktor ilçemizde deli doktor diye anılır.Tertemiz kalbiyle yıllarca halkımıza paralı parasız hizmet etmiştir.Kışın kar yağarken ayağına mayosunu giyer soğuk suyun altında o yaşına aldırmadan duş alırdı.Uzun boylu yakışıklı bir insandı.Anılarına gelince;Sene yetmişli yıllar tren istasyonumuz bayağı bir faal durumdaydı.O tarihlerde trenleri ilçemizde her bakımdan sayılan sevilen memurlar idare ederdi.O akşam nöbet sırası istasyon Şefimiz Sedat Üsküplüdedir .Tren trafiğine yetişe bilmek için canla başla çalışan şefimiz birden fenalaşarak istasyon önünde düşer.Evine gitmekte olan Osman doktorumuz koşarak şefimizin yanına gelir; Sünni teneffüse başlar .o an şefimiz istifra etmektedir;Doktorumuz hastanın kurtulması için hiç birşeye aldırmadan sunni tenefüze ağlaya ,ağlaya devam eder;Şefimiz o an kalp kırizi geçirmektedir.Sonuç:Doktorumuzu ve Şefimizi rahmetle anıyorum.İkinci bir hatıram.Her kez gibi bizde evimizde masti besliyorduk.Annem yavruya tavuk kemiği veriyor; Veriyor ama kemik parçacığı yavrunun boğazına batıyor.Bizde bir telaş yavruyu alıp hemen Osman doktoruma götürdüm;O yıllar ilçemizde veteriner yoktu.Müdahale bitmiş yavrucak rahatlamıştı.Ertesi günü İstanbul yolculuğumda elim bir trafik kazası geçirdik ne hikmettir burnum bile kanamadı.Yarasız beresiz bu kazayı atlattığımı neye yorduğumu anlamışsınızdır.Bu değerli insanları unutmamak için Belediyemizden ricamız yeni açılan sokaklara isimlerinin verilmesi…………Haydi başkan seni yapacağın bu hizmetten dolayı alkışlamak istiyoruz.


21 Temmuz 2020 Salı

Salih Çayır Anıları

Mithatpaşa İlkokulu 1969 yılı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Solda ablam Emine ve öğretmeni Faika Hoca, sağda ise bendeniz ve çok değerli öğretmenim Hikmet Bağbakan. Yer, yanlış hatırlamıyorsam okulun bahçesinin Ziraat Bankasına yakın olan kısmında. Bu fotoğrafta beni en çok etkileyen şey, öğretmenlerimizin zarafeti ve şıklığı.

17 Temmuz 2020 Cuma

Cemil Özkan - Halim Marmara (Manifaturacılar)

Sayfamızı ilk yayınladığımızda esnaflarımızdan bahsederken babalarının mesleğini devam ettiren çocuklar Özcan ÖZKAN ve Doğan MARMARA'dan bahsetmiştik.Bu yazıda da onlara bu işi bırakan babalarını anlatalım.
Cemil ÖZKAN ve Halim MARMARA.
Cemil ÖZKAN.....................................................................:
1928 yılı o zamanki Romanya, şimdi Bulgaristan'ın Dobruca vilayetine bağlı Koçmar'da dünyaya gelmiştir. 1935 yılında Köstence Limanından bindikleri gemi ile Tekirdağ'a oradan da ikamet edildikleri ilçemize yerleşmişlerdir.
Cemil Özkan, çok zorlu geçen çocukluk ve gençlik yıllarından sonra İlçemizin ilk tüccarlarından Salih ÖZMEN'in yanında çırak olarak çalışmaya başlıyor. Muhasebe ve Sinema makinistliğini orada öğreniyor. 1955 yılında o zamanın ileri gelenlerinden Abbasağa oğlu İsmail'den manifatura dükkanını devralarak ticaret hayatına atılıyor. Esnaflığın yanı sıra Esnaf Kefalet kooperatifi kurucu üyeliği ve idareciliğin de bulunuyor. 

Bilahare sosyal, aktif ve girişken yönüyle Belediye meclis üyeliği ve Belediye Başkan Yardımcılığında bulunuyor. Manifatura ve tekstil üzerine ilçemizin ilk esnaflarından birisidir. Emine hanımla evliliğinden ikisi erkek ikisi kız dört çocuk sahibi olmuştur. Çocuklarından Osman iktisat işletme mezunu olup maliye gelirler teşkilatından istifa ederek serbest muhasebecilik yapmaktadır. Sebahat iktisat mezunu olup yüksek lisanstan sonra hayatını Amerika'da sürdürmektedir. En küçük Nebahat İstanbul Üniversitesi Kimya muhendisligi bölümü mezunu olup Eczacıbaşı ilaç fabrikasından emekli olmuştur. Özcan babasının mesleğini halen devam ettiren tek evladıdır.
Halim MARMARA....:1928 yılında Eski Yugoslavya şimdiki Kuzey Makedonya'nın Hacıbekli köyünde dünyaya gelmiştir. Ailesi ile beraber 1931 yılında Tekirdağ'a yerleştikten sonra Yorgancı Doğan'ın yanında çırak olarak manifatura bölüm tezgahında ticaret hayatına atılmıştır.Beraber uzun müddet çalıştıktan sonra 1956 yılında Muratlı'ya taşınıp manifatura dükkanını açarak oğlu Doğan'la beraber 2005 yılına kadar devam ettirmiştir.Altı evlat sahibi olmuştur.İsimler sırasıyla Ercan[merhum], Ertan, Doğan, Ersin. Nermin ve Necla olup mesleğini oğlu devam ettirmektedir.
Ahirete intikal eden iki büyüğümüze rahmetler diliyoruz.
not: Her iki şahsa ait bilgiler çocukları Osman Özkan ve Doğan Marmara izni ile düzenlenerek yayınlanmıştır.

23 Haziran 2020 Salı

Mehmet Gökkurt - Mehmet Öğretmen

Mehmet GÖKKURT 

Mehmet öğretmen yaşı kırk kırkbeşin altında olanların tanıdığını zannetmediğim halen hayatta olup bir asıra yaklaşan bir ömür süren eğitimcilerin Muratlı daki Duayenidir. 10 Haziran 1923 yılında Romanya da dünyaya gelmiştir.Yapılan göç anlaşmalarıyla ailesiyle beraber 1933 yılında Muratlı ya yerleşen göçmen çouklarından biridir. 

ilk okulu Mithatpaşa ilkokulunda okuduktan sonra 1939 yılında Kepirtepe köy enstitüsüne kabul edilen 60 kişilik ikinci öğrenci gurubu içersindedir.Kendisi ile yapılan bir söyleşide Kepirden bahsederken 30 kişilik temel kurucu kadrodan söz etmiştir. 

Devam eden öğrenim hayatında 2.dünya savaşı sürmekte olup,Almanların Yunanistan ı işgaliyle öğrencilerin Ankara Hasanoğlan köyüne gönderildiklerini köyde yeterli yer olmadığından bir kısmının çadırlarda bir kısmının camide kaldıklarını anlatmıştır. 

Hasanoğlan'a gönderilme sebeblerinden birinin orada kurulacak Enstitünün yapımında öğrencilerden yararlanmak olduğunu çünkü her öğrencinin bir branş sahibi olduğunu ve çeşitli enstitülerden gelen her öğrenci gurubunun bir bina inşa ettiğini ve inşa ettikleri binalarada geldikleri enstitünün ismini verdiklerinden bahsetmiştir. 

9 ay kaldıkları Ankara'dan döndüklerinde eğitimle beraber kendi okullarında da eğitim binaları, lojman ve yatakhaneleri yaptıklarını, bunu yaparken işçi getirmediklerini iş ocaklarında sadece hayvan bakımı için dışarıdan işçilerin geldiğini bunun dışında bütün işleri öğrenci ve öğretmenlerin yaptığını elektrik olmadığından lüks lambaları ile aydınlanma yaptıklarını santral binası kurulana kadarda sürdüğünü söylemiştir. 

Okudukları dönemde 2 kişiye bir kitap 4 kişiye bir atlas verildiğini paraları olmadığından çimento kağıdından defterlerini yaptıkları anlatmiştır. Okul bittiğinde atanacak yerlerin üç yıl önceden belli olduğunu ve 20 lira maaşla Aşağı Sevindikli köyüne atandığını okul olmaması sebebiyle okul yapma işini kendisinin üstlendiğini köylülerin durumu iyi olanların maddi ve malzeme olmayanların bedeni yardımlarıyla inşaatı bitirdiklerinden bahsetmiştir. 

Daha sonra okuduğu okuduğu Mithatpaşa ilkokuluna atanarak emekli olana kadar eğitim camiasına hizmet ettiğini söylemiştir. Halen kendisi gibi emekli öğretmen olan oğluyla yaşamını sürdürmektedir.

Eski Muratlı Değerli öğretmenimizle ilgili bilgiler Oğlu Oktay Göktürk ün izni ve teminiyle Öğretmen Dünyası isimli derginin 1996 Nisan sayısından sadelestirilerek yazılmıştır.

Taner Oral-Taner Tuhafiye

Yaklaşık 40-50 metrekare bir dükkan tam 47 yıldır aynı yerde aynı şevkle hizmet vermeye devam ediyor.Taner ORAL' dan bahsediyorum . 1951 yılında Lüleburgaz
'da doğmuş genç yaşta babasını kaybedince annesiyle beraber dede ocağına dönmüş ve 1973 yılından itibaren şimdiki Yüzüncüyıl caddesindeki mekanında kimselere muhtaç olmadan çizgisinden hiç ödün vermeden işine devam eden bir kişi kim bu adam diyenleriniz mutlaka olacaktır.Ama istisnasız Muratlı daki her kadın ve genç kız mutlaka alışveri,ş yapmıştır.Her yeni doğan bebeğe mutlaka bir ürün almıştır. Muratlı'nın TANER AĞBİ' si mütevazi ağırbaşlı ama o kadarda şakacı .Kendi tabiriyle yazıyorum .Neler satıyorsun diye sorduğumda tuhaf şeyler diyor .
Daha geniş bir yeri olsa onuda dolduracak mal ve ürün çeşidiyle Taner Ağbi kendinden küçük ve büyüklerinde TANER AĞBİ si olarak yarım yüzyıla yakın bir ticari hayatıyla gönlümüzdeki yerini herdaim koruyacaktır. Hayırlı işlerin olsun.

11 Haziran 2020 Perşembe

ŞAR LOKANTASI

Muratlı nın eski mekan ve örnek işletmelerimize 77 yıllık bir çınar daha: 
ŞAR LOKANTASI.
Çanakkale-Gelibolu ve Malkara yönünden gelip İstanbul istikametine giden yolcu otobüsleri Tekirdağ-Kınalı sahil yolu açılmadığından Muratlı - Çorlu istikametini kullanarak İstanbul'a gidiyorlarmış. Sıkı durun, Muratlı mola merkezi. Onun için lokantaların ve köftecilerin bol olduğu yer Hürriyet Meydanı ve çevresi, park yerleri de eski Hükümet Konağı civarı.
Tanıtacağımız kişi Aşçı Osman ve devam ettirenleri. Osman ŞAR 1908 Yılında eski Yugoslavya şimdiki Kuzey Makedonya Kalkandelen'in Neve Selo [Yeniköy] köyünde dünyaya geliyor. Babası Rıfat ve aile efradı 1918 yılında Muratlı'ya yerleşiyor. Askere gidene kadar muhtelif işlerde çalışıyor. Asker ocağında mutfak görevlisi olarak görevlendirilmesiyle ve iyi de bir aşçı elinde yetişmesiyle aşçılık üzerine donanımlı olarak askerliği bitiriyor. Bütün inceliklerini öğrendiği aşçılığı iş yerine çevirmesi, şehirlerarası otobüslerin Muratlı güzergahını kullanması ve ilçede mola vermesi ile 1943 yılında gerçekleşiyor.
Derler ki Muratlı'da yetişen sulu yemek ustalarının tamamı aşçı Osman'ın yetiştirdiği çıraklardır. Oğlu Refik usta ile beraber son zamanlarda bulunmasa da vefat ettiği 20 Nisan 1973 yılına kadar beraber işletmişlerdir. O tarihten itibaren babadan oğula intikal eden lokanta Refik Şar'ın yönetiminde devam etmiş, bu arada 3. kuşak Necmettin ŞAR, eşi Semiha ile beraber 1989 yılında babasından ayrı bir lokanta açarak 2 ŞAR Lokantası olarak dedesinin ve babasının mesleğini devam ettiriyor. Refik ŞAR'ın 1995 yılında vefatıyla oğlu Necmettin, 1943 yılında Osman Şar ile başlayan, Refik ŞAR'la devam eden 77 yıllık ismi ve mekanı halihazırda Hürriyet Meydanı'nda aynı kalite ve aynı titizlikle devam ettirmektedir.
Nice yıllara.
Aşçı Osman Şar

Aşçı Refik Şar


Aşçı Necmettin Şar

5 Haziran 2020 Cuma

Şekerçi Muzaffer

Edirne nin sınır köyü Karaağaç'tan demiryollarında çalışan bir amcalarının telkiniyle Muratlı'ya yerleşen İbrahim ENİS'in üç oğlundan biri anacağımız kahramanımız. Geleneksel sanatlarımızdan birinin ilçemizdeki son temsilcilerindendi. Onunla beraber o meslek ilçemizde yok oldu gitti. 

ŞEKERCİ MUZAFFER.
Eski rampa şimdiki Necati Çalışkan caddesine çarşı istikametinden girince sağ tarafta mütevazi dükkanında Edirne'deki teyzesinin oğlundan öğrendiği şekercilik işini 1959 dan 1995 yılına kadar kendi çapında sürdüren ama fabrikasyon üretime yenik düşen ustalardan biri. 

Dükkana girince yuvarlak cam kavanozların içinde renk renk, çeşit çeşit akide şekerleri, yine beyaz ve sarılı pembeli kırmızılı gıda boyalarıyla renklendirilmiş, kavanozlarda ve ikişer üçer kiloluk şeffaf torbalarda leblebi şekerleri, küçük paketlerde nane şekerleri lokumlar helvalar satışa hazır şekilde dururdu. İmalathane kısmında kızı (Sevil ENİS VERGİLİ )nın anlatımıyla iki bakır kazan, birbuçuk iki metre uzunluğunda beyaz mermer tezgah vardı. Hammaddeleri kaynattığı kuvvetli bir ocak, şeker ve diğer mamullerin imalatında kullandığı nişasta glikoz vb.diğerleri olurdu. İmalat olduğu gün cadde mis gibi şeker kokar o rahiya insanları gayri ihtiyari oraya doğru sürüklerdi. 

Muzaffer ağbinin üretip çeşitli esanslarla tatlandırdığı akideler(karanfilli akideye bayılırdım) çeşitli renklerdeki leblebi şekerleri, ferahlık veren nane şekerleri, yine badem kokulu yaz helvaları bu dükkanın ürünüydü. Üretimde titizdi, kendi çocukları dahil hiç çırağı olmadı, ilçemizde geleneksel imalat yapılan bir mesleğin son temsilcisi olarak ticaret sahnesinden çekildi. Yaptığı iş şimdi tv de belgesellerde gösteriliyor. Ruhun şad olsun KOCA USTA.





3 Haziran 2020 Çarşamba

Eski-Muratlı-Ahmet Düzdağ



Beyaz pantolonlu rahmetli HİKMET ERTAN.Kamyonun önünde önlüklü O zamanın bakkallarından İrfan uysal kamyonun kasasındaki şapkalı İbrahim Arslanlının ve Bilal Arslanlının babası.O zamanlar asvaltın hali...Baraka gibi dükkan Adil Adillerin dokuma iş yeri........Kamyon rus malı Gaz marka.......

31 Mayıs 2020 Pazar

Yağlı tohumlar inşaatı



Tayfun Arda
AYAKTAKİLER.Sol baş Depoları yapan usta HASAN KAHRAMAN Yağ.Toh.Müd.BABAM KENAN ARDA,Belediye fen.memuru NEVZAT UFUK NURİ BEYDİKLİ.Kırkkepenekli köyünden ÖMER abi BAŞKAN ALİ HARAÇ.ALT SOL BAŞ.İLÇEMİZİN MEŞHUR ustalarından sobacı HAYRİ YURDATAPAN RASİM GÜREL MUHASEBE Müd.BİLAL ARSLANLI.İlçemiz değerli Muhasebecilerinden GÜLTEKİN YURDATAPAN...Hepsi Rahmetli.Allah hepsini nurlar içerisinde yatırsın.Yapılan eser yerinde dimdik duruyor.

29 Mayıs 2020 Cuma

İlk Yağlı Tohumlar- Tayfun Arda



ilk yağlı tohumların kurulușu.sene 1967.çarșı caminin karșısı.nail pakyürek’in dükkanı  bilal arslanlı, kenan arda, gültekin yurdatapan, selim dönmez, ali halaç, nuri beydikli, ahmet dönmez ve ibrahim dönmez  sol baştan muhasebe müd.bilal arslanlı kooperatif müd. babam kenan arda muhasebeci gültekin yurdatapan kooperatifin kurucusu tarım kredi müd.selim dönmez yönetim kurulu üyesi nuri beydikli, yönetim kurulu üyesi ahmet dönmez muhasebeci ibrahim velişan ortada oturan kooperatif bşk:balabanlı köyünden ali harac
Foto ve tanıtım:Tayfun Arda



28 Mayıs 2020 Perşembe

Eski Muratlı -Ahmet Düzdağ


Tayfun Arda 19 05 1965




NOSTALJİ;SENE 1965 19 MAYIS GENÇLİK ve SPOR BAYRAMI.

Hafızalarda kalan en son görüntüler.Arka fon şimdiki postane ve iş bankası binası.Aradan gözüken mithatpaşa ilk okulu...Sağ yan taraf eski elektrik santralı.Gösterinin yapıldığı yer eski top sahamız.